Russia is waging a disgraceful war on Ukraine.     Stai con l'Ucraina!
  • Giorgio Gaber

    La democrazia → traduzione in Turco

Condividere
Dimensione del font
Testi originali
Swap languages

La democrazia

Dopo anni di riflessione sulle molteplici possibilità che ha uno Stato di organizzarsi, sono arrivato alla conclusione che la democrazia è il sistema... più democratico che ci sia.
 
Dunque, c'è: la democrazia, la dittatura... e basta. Solo due. Credevo di più.
 
La dittatura in Italia c'è stata, e chi l'ha vista sa cos'è, gli altri si devono accontentare di aver visto solo la democrazia.
 
Io, da quando mi ricordo, sono sempre stato democratico, non per scelta, per nascita.
Come uno che appena nasce è cattolico apostolico romano.
 
Cattolico... pazienza; apostolico... non so cosa vuol dire; ma anche romano!
 
Comunque, diciamo, come si fa, oggi, a non essere democratici?
 
Sul vocabolario c'è scritto che «democrazia» è parola che deriva dal greco, e significa «potere al popolo».
 
L'espressione è poetica e suggestiva.
 
Ma in che senso «potere al popolo»? Come si fa? Questo sul vocabolario non c'è scritto.
 
Però si sa che dal 1945, dopo il famoso ventennio, il popolo italiano ha acquistato finalmente il diritto al voto.
 
È nata così la famosa democrazia rappresentativa, che, dopo alcune geniali modifiche, fa sì che tu deleghi un partito, che sceglie una coalizione, che sceglie un candidato, che tu non sai chi è, e che tu deleghi a rappresentarti per cinque anni.
E che se lo incontri, ti dice giustamente: «Lei non sa chi sono io.»
 
Questo è il potere del popolo.
 
Ma non è solo questo. Ci sono delle forme ancora più partecipative.
 
Il referendum, per esempio, è una pratica di democrazia diretta, non tanto pratica, attraverso la quale tutti possono esprimere il loro parere su tutto.
 
Solo che se mia nonna deve decidere sulla «variante di valico Barberino-Roncobilaccio», ha effettivamente qualche difficoltà.
 
Anche perché è di Venezia.
 
Per fortuna deve dire solo «sì» se vuol dire «no», e «no» se vuol dire «sì».
 
In ogni caso, ha il 50% di probabilità di azzeccarla.
 
Ma il referendum ha più che altro un valore folcloristico, simbolico.
 
Perché dopo avere discusso a lungo sul significato politico dei risultati, tutto resta come prima, e chi se ne frega.
 
Un'altra caratteristica fondamentale della democrazia è che si basa sul gioco delle maggioranze e delle minoranze.
 
Se dalle urne viene fuori il 51 vinci, se viene fuori il 49 perdi.
Eh, dipende tutto dai numeri.
 
Come al gioco del lotto, con la differenza che al gioco del lotto il popolo qualche volta vince, in democrazia mai.
 
E se viene fuori il 50 e il 50?
 
Ecco, questa è una caratteristica della nostra democrazia.
 
È cominciato tutto nel 1948. Se si fanno bene i conti, tra la destra (DC, liberali, monarchici, missini, eccetera, eccetera) e la sinistra (comunisti, socialisti, socialdemocratici, eccetera, eccetera) viene fuori un bel pareggio.
 
Poi da allora è sempre stato così, per anni.
 
«Ma no, adesso che c'entra?, adesso è tutto diverso». Beh, è chiaro, è successo un mezzo terremoto, le formazioni politiche hanno nomi e leader diversi.
 
Eh be', adesso non c'è più il 50% a destra e il 50% a sinistra. C'è il 50% al centrodestra e il 50% al centrosinistra.
 
Oppure, il 50 virgola talmente poco, che basta che a uno gli venga la diarrea che cade il governo.
 
Non c'è niente da fare, sembra proprio che gli italiani non vogliano essere governati, non si fidano.
 
Hanno paura che se vincono troppo quelli di là, viene fuori una dittatura di sinistra; se vincono troppo quegli altri, viene fuori una dittatura di destra.
 
La dittatura di centro invece? Quella gli va bene.
 
Auguri auguri auguri.
 
Traduzione

Demokrasi

Bir devlet çok farklı şekillerde örgütlenebilir; bu pek çok olasılık üzerine yıllarca düşündükten sonra, şu sonuca vardım: Demokrasi,… var olan sistemlerin en demokratik olanı!
 
Demek ki, demokrasi var, diktatörlük var… hepsi bu. Topu topu iki seçenek. Daha çoktur sanıyordum.
 
İtalya’da bir dönem diktatörlük vardı ve bu rejimi yaşayanlar, ne olduğunu bilirler. Diğerleri, yalnızca demokrasiyi gördüklerine sevinmeliler.
 
Ben, hatırlayabildiğim zamanlardan bu yana, hep demokrasiden yana oldum, doğuştan gelen bir şey bu, sonradan olma değil.
Tıpkı insanın doğar doğmaz Roma Apostolik Katolik kilisesinden olması gibi.
 
Katolik... ne diyeyim ki şimdi; apostolik, ne demektir bilmiyorum; ama bir de Romalı!
 
Her durumda, diyeceğim şu: Bugün, nasıl olur da demokratik olmaz insan?
 
Sözlükte, “demokrasi”nin Yunancadan geldiği ve “halkın iktidarı” demek olduğu yazıyor.
 
Şiirsel bir ifade ve zengin çağrışımlar içeriyor.
 
Ama ne anlamda “hallkın iktidarı”? Nasıl oluyor bu? Sözlükte onu yazmamışlar.
 
Ama biliyoruz ki, 1945’ten bu yana, o ünlü yirmi yıllık dönemin ardından, İtalyan halkı en sonunda oy verme hakkına kavuştu.
 
Böylece ünlü temsili demokrasi doğdu. Birkaç dahice değişiklikten sonra, şöyle işliyor temsili demokrasi: Sen bir partiyi destekliyorsun, o bir koalisyon seçiyor, koalisyon kim olduğunu bilmediğin bir aday belirliyor ve beş yıl süreyle belirlenen kişinin seni temsil etmesini kabul ediyorsun.
Olur da bir yerlerde rastlarsan, bu kişi sana haklı olarak: “Siz benim kim olduğumu bilmezsiniz”, diyor.
 
Halkın iktidarı dediğimiz şey işte budur.
 
Ama yalnızca bundan ibaret değil. Daha katılımcı biçimler var.
 
Mesela, referandum, çok pratik olmayan bir doğrudan demokrasi uygulamasıdır; onun aracılığıyla herkes her konuda görüşünü dile getirebilir.
 
Ne var ki, ninemin Orta İtalya’da “şehir trafiğinin yeniden yapılandırılması”1 konusunda karar vermesi gerekiyorsa, biraz zorlanması kaçınılmazdır.
 
Bunun bir nedeni de, Venedikli olmasıdır.
 
Neyse ki, “hayır” demek istiyorsa “evet”, “evet” demek istiyorsa “hayır” demesi yeterli.
 
Her durumda, doğruyu tutturma ihtimali % 50.
 
Ama referandum, her şeyden çok, folklorik, sembolik bir değerdir.
 
Çünkü sonuçların siyasi anlamı üzerine uzun uzun tartıştıktan sonra, her şey eskisi gibi kalıyor, zaten kimin umurunda ki.
 
Demokrasinin bir başka temel özelliği, çoğunluklar ile azınlıklar oyununa dayanmasıdır.
 
Sandıktan 51 çıkarsa kazanırsın, 49 çıkarsa kaybedersin.
Her şey sayılara bağlıdır.
 
Lotoda olduğu gibi. Fark şu ki, loto oyununda halk arada bir kazanır, demokraside asla.
 
Peki ya 50’ye 50 çıkarsa?
 
İşte, bu, demokrasimizin bir özelliğidir.
 
Her şey 1948’de başladı. Artısını eksisini göz önünde bulundurursak, sağ ---Hıristiyan Demokratlar, liberaller, monarşistler, milliyetçiler, vesaire vesaire--- ile sol ---komünistler, sosyalistler, sosyal demokratlar, vesaire vesaire--- arasında tam bir eşitlik söz konusu.
 
Sonra, o zamandan bu yana yıllarca hep böyle olageldi.
 
“Yok, ama, şimdinin ne ilgisi var? Şimdi her şey farklı”. Evet, bariz bir şey bu, bir tür deprem oldu, siyasi kurumların adları, liderleri değişti.
 
Doğru, artık % 50 sağ ile % 50 sol yok. Yüzde 50 ortanın sağı ile yüzde 50 ortanın solu var.
 
Ya da 50 nokta öyle küçük bir rakam söz konusu ki, adamın teki ishal oldu mu hükümet düştü demektir.
 
Yapacak bir şey yok, belli ki İtalyanlar yönetilmek istemiyorlar, güvenmiyorlar.
 
Korkuyorlar: Şuradakiler çok fazla kazanırsa, sonucu bir sol diktatörlük olur. Diğerleri çok fazla kazanırsa, hoş geldin sağ diktatörlük!
 
Peki, ortanın diktatörlüğü? Tadından yenmez.
 
En iyi dileklerimle, en iyi dileklerimle, en iyi dileklerimle!
 
  • 1. Örnek, Türkçeye uyarlandı
Giorgio Gaber: 3 più popolari
Idioms from "La democrazia"
Commenti